Contemporary: Su altında bir fuar…
Uğur Ugan
Türkiye’nin en dikkate değer çağdaş sanat fuarı Contemporary Istanbul’u basan su, bu kez birçok tartışma konusunu açığa çıkarmış gibi görünüyor. Bu yılın izlenimleri, tartışmaları ve soru işaretleri belki de sanat dünyası için bazı şeyleri yeniden gözden geçirmek üzerine bir fırsat.
Bu yıl 18’incisi düzenlenen, Türkiye’den ve dünyadan çağdaş sanat eserlerini İstanbul’da buluşturan Contemporary Istanbul (CI), 28 Eylül–1 Ekim arasında yine sanat profesyonelleri, koleksiyonerler, sanatçılar ve sanatseverlerin dikkatini 4 gün boyunca Tersane İstanbul’a çekti. Bu yıl yeni tartışma başlıkları doğurması ve fuarın son günlerinde İstanbul’da yaşanan şiddetli yağış nedeniyle su baskını konusuyla da basının ilgisini ayrıca çeken fuar, geçen yıllara kıyasla bir süre daha sanat gündemini meşgul edecek gibi görünüyor. Yaşanan krizin ardından organizasyonun prestijinin kamuoyundaki karşılıkları tartışılırken, sanat cephesinden gelecek yıllar için nasıl bir tavrın takınılacağı ise şimdiden merak konusu.
Sanat pazarını canlı tutma ve izleyici kitleleri için gerek nitelikli gerek farkındalıklar yaratan bir platform sunma amacıyla işlev edinen sanat fuarları, dünyadaki diğer örnekleri itibariyle de sanat dünyasının radarında her zaman güncel bir unsur. Art Basel, Dubai, Hong Kong, Brüksel’inden Frize London, Seul’e kadar büyük sanat fuarları dünyadaki bu ünlü marka şehirlerinde sanat profesyonellerini kent ve sanat ilişkisi bağlamında bir araya getirmesiyle biliniyor. Kentlerin iç ve dış dinamiklerini sanatla bağdaştıran ve organizasyon günlerinde dünya sanat piyasasının odağı haline gelen bu organizasyon ağları sanat dünyasının inovasyonuna yenilikçi bir bakış getirmesinin yanı sıra şehirler ve bölgeler için ekonomik bir katkı bırakmasıyla da önem taşıyor. Türkiye’nin en kapsamlı çağdaş sanat fuarı olma iddiasındaki Contemporary Istanbul organizasyonu düşünüldüğünde ise İstanbul’un bu pazardan alacağı pay ve sanat merkezlerinden biri olma ihtimalleri her zaman soru işaretlerini beraberinde getiriyor. 2022 verileriyle dünya sanat piyasasının yıllık ciro büyüklüğünün binde ikisi gibi bir dilime karşılık gelen Türk sanat piyasası dünyadaki örneklerinin uzağında seyrederken Türkiye’yi uluslararası pazara açan bu tip organizasyonların rolü içeriğinden sunumuna kadar evrensel bir çağrı taşıması sebebiyle ayrıca bir önem kazanıyor.
Uluslararası arenada buluşma noktalarından biri olma hedefinde ilerleyen İstanbul için bir çağdaş sanat platformu sunan Contemporary Istanbul, bu yönüyle tartışmaların odağında. Bu yıl 22 ülkeden 67 çağdaş sanat galerisi ve 8 inisiyatifi İstanbul’da buluşturan fuarın 18’inci edisyonu için ilk etapta akla gelen soru lokasyon meselesi olarak göze çarptı. Sanat galerilerine ve kapalı mekanlara sıkışmış sanat izleyicisi için yine de atmosferik bir alternatif sunan tarihi Tersane İstanbul bu yönüyle ilgi çekse de altyapı, ulaşım ve hızlıca bitirilme kaygısıyla oluşan sorunlar bu yıl en çok ayyuka çıkan konu başlığı oldu. Fuar, daha girişinden itibaren toz, toprak ve maalesef çamur ile birlikte bir şantiye izlenimiyle karşılıyor gelenleri. Bu sıkıntıların üzerine bir de kötü hava koşulları eklenince bu yıl fuarın içeriğinden çok lokasyonu daha çok tartışılır oldu ve çoğu zaman çağdaş sanatı görmezden gelen ana akım medyada bile haber değeri taşıdı. Ana akım medyaya ilk etapta Contemporary Istanbul yönetiminin hiçbir zararı karşılamayacağını açıklaması düşerken konuyla ilgili olarak Contemporary Istanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli, ArtDog İstanbul’a sıcağı sıcağına yaptığı açıklamada, “Henüz bir hasar tespiti yapılmadı. Eserlerde bir hasar varsa arkadaşlarımız gelecekler. Ben de galerici arkadaşlarımla konuştum. ‘Eserlerinizde hasar varsa lütfen sıralayın, biz fotoğraflayalım bunları, görelim, tespit edelim, ondan sonra beraber konuşalım’ dedim. Dolayısıyla bu tatsız bir hikaye tabii. Tersane İstanbul’un bir sorunu, bizi ilgilendiren bir tarafı varsa öderiz” diye konuştu.
Galerilerin bulunduğu bazı bölümleri su basması ve sergilenen eserlerin kullanılamayacak hale geldiği iddiası ile çalkalanan tartışmalar, sonuç itibariye bu yıl fuarın ve içeriğinin önüne geçti. İşin en dramatik tarafı ise ticari anlamda sermayesi olan galerilerden çok su baskınına uğrayan alanın kolektiflerin bulunduğu T8 alanı olması. Kaderin kötü bir cilvesi olarak görülebilecek bu durum tabiri caizse ‘olan yine garibana oldu’ tarzında yorumlanacak cinsten. Bunun yanı sıra fuarın gerçekleştiği alanın asbestli olduğu iddiası fuarın gelecek yıl mekan konusunda çok kez tartışılacağı fikrini veriyor. Bunun yanı sıra fuarla ilgili getirilen diğer eleştiriler arasında öğrenci bilet fiyatlarının yüksek tutulması ve organizasyonda yeme-içme hizmeti veren markaların dışarının iki katı fiyatlarda hizmet vermesi fuarın belli bir zümre dışında kalanlara soyut bir bariyer ördüğü yorumlarına sebep oldu.
Fuarı gezerken en çok kulağa çalınan konulardan bir diğeri ise sunulan eserlerin daha önce birçok kez göz aşinalığı taşıyan işler olması. Sanat dünyasını takip edenler için yeni işler arayan gözler, bu yönüyle fuarın yenilikçi yönünü de gündemine alacak gibi görünüyor. Fuardaki seçkinin içeriksel-kavramsal bir yaklaşımdan ziyade klasik ‘art fair’ işleri olarak tanımlanabilecek dekoratif işler bütünü olması bir dekorasyon mağazasına girme hissi vermesinin yanı sıra bilindiği üzere ticari kaygıların ön planda tutulduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Fuarla ilgili söylenebilecek en olumlu şey ise Anadolu’nun farklı şehirlerine yayılan çağdaş sanat inisiyatiflerinin gayet iyi bir şekilde hazırlanıp fuara gelmiş olması. Ankara’da görsel kültür ve sanatsal düşünce alanında bilgi paylaşımı ve üretime olanak sağlayan Ka Atölye, sanatçı ve akademisyen Elvan Ekren ve Volkan Kızıltunç tarafından kurulan NOKS Art Space, Elçin Acun ve sanatçı Yasemin Kalaycı’nın kâr amacı gütmeyen bağımsız çalışma platformu KOLİ Art Space ve yolu Antalya ile kesişen sanatçıların kentin farklı kıyı topografyalarında gerçekleştirmeyi planladığı projelerin sunulduğu Kıyı Projects bu yılın en çok takdiri hak eden oluşumları olarak göze çarptı.
Diğer sanat disiplinlerine nazaran daha geniş pazara sahip bir endüstrisi olan çağdaş sanat dünyası için kültürel sermayenin nasıl paylaşılabileceği her daim sorulacak sorulardan. Bağımsız sanatçılardan düşük maliyetli butik galerilere kadar kendine bir sunum alanı arayan sanat dünyası için fuarların bir platform oluşturması belki de bu yıl yaşananlardan sonra daha yüksek perdede gündemi meşgul edecek. Titanik batarken filikalara sığınanlardan mülhem çağdaş sanata ilgi gösterenlerin yalnızca ‘creme de la creme’lerden oluşması fikri ise bu kez su altında kalmış görünüyor.